19 Eylül 2016

Nerede Mutlu Olsak?

Merhaba BigBox ailesinin değerli okurları,
Uzun zamandır ben ve diğer yazar arkadaşlarım yazı paylaşamadık. Bunda okul koşturmalarımızın, sınavların, stajların etkisi olduğu kadar yeni sayfa hedefleri belirlemenin de büyük etkisi oldu. Yakın bir zamanda taşınmayı yani daha farklı bir içerikle yeni bir sitede karşınıza çıkmayı hedefliyoruz. Tabiikide sizi de beraberimizde götürmeyi istiyoruuz:)
Buradaki son yazımı(yazar burada ağlamaklı, boğazı düğümleniyor) çok içten yazılmış, ben yazsam ancak bu kadar aynı olur diyebileceğim alıntı bir yazıyla yapmak istiyorum.
O zaman sizi yazımızla başbaşa bırakıyorum.
Hoşçakalıın!
Nerede mutlu olsak?
Nasıl mutlu olsak?
Ne zaman gelecek mutluluk?
 Yaşadığımız sürece bu konu gündemimizde her dem taze. Değerlendirmeler, ölçümler derken: az ya da çok mutlu, aşağı yukarı mutlu, bazen var ya da bazen yok, oldu ya da olacak, geçmişte, şimdi, gelecekte…Bir zamanda ve mekanda buluruz kendimizi. Belki en son mutlu olduğumuz halin anısı canlanır ya da gelecek mutluluklara dair bir hayal belirir gözümüzde…
Bazen sahip olduklarımızla ölçeriz, bazen de isteklerimizin, beklentilerimizin gerçekleşme oranıyla bakarız mutluluğa, ya da sevdiğimize kavuşmanın hayalidir o. Amaçlarımızla birlikte gözden geçiririz mutluluk tahminlerimizi. Bir hesaptır adeta. Elde edilen sonuca göre o anki mutluluğumuz belirlenir.
Robert Frost bu hesaba dair şöyle der:
Mutluluk öyledir ki uzunluğu eksik olanı yükseklik ile telafi eder.
Hoşnut olma, kanaat etme, kimine göre de şükretme halidir mutlu olma hali. İyiyi gören göze göre herkeste, herşey de var olan iyiyi görmekle başlar anlam. Aslında gerçekçi bir bakıştır böylesi. İyi olanı görmekten yoksun olan karamsar bakışa kıyasla, iyiyi görenin gerçeğin bütününü yakalama şansı ve hoşnut olma şansı daha yüksek olur. Düşüncelerimiz ve zihniyetimizin niteliği hayatımızda ne kadar mutlu olduğumuza doğrudan etki ederken, eylemler de mutluluk derecemizi belirleyen bir diğer etkendir. Mutluluk anları veya anıları beraberinde dolaylı ya da dolaysız bir eylemi barındırır genelde.
Felsefe, varlıkbilim, psikoloji, maneviyat ya da bugünün deyimiyle spiritualitenin de üzerinde çok durduğu bir konu mutluluk. Yunan felsefesinde mutluluk için kullanılan kelime “Eudaimonia” (Eu: iyi, “Daimõn: ruh). Eudaimonia, erdem anlamına gelen “Aretê” kelimesi ile beraber kullanılıyor. Democritus’a göre
Mutluluk, sahip olunanda değil, ruhta yaşar.
Sokrates’e göre
“Erdem, mutluluk amacının aracıdır. Erdemli insan ruhen yükselmeye çalışan, en mutlu insan da yükseldiğini duyandır.”
Aristo ise mutluluğu şöyle tarif eder:
…nasıl ilkbaharı yapan yalnızca bir kırlangıç ya da ılık güneşli bir tek gün değilse insanı mutlu yapan da tek bir an
ya da sadece bir kısa gün değildir.
Bugün yapılmakta olan psikolojik araştırmalar ise mutluluğu, hedonistik zevklerin ötesinde, değerlerine uygun yaşanmışlığın getirdiği kendinden hoşnutluk hali, kişinin amaçları uğrunda kazandığı anlam olarak tanımlıyor. İnsanın, hayatın hangi evresinde olursa olsun, bir ya da birden çok amacının olması ve bu uğurda çabalıyor olması kendisine anlam ve mutluluk getiriyor (Seligman, M., 2006). Diğer yandan olaylara, başından gelen geçene ve eldekilere bakış açımız da mutluluğumuzu etkiliyor. Bilimsel araştırmalara göre mutluluğun birleşenleri şöyle (Lyubomirsky, S., 2007.):
50 % genetik
10 % hayat koşulları
40 % niyete bağlı
Sonuç: Her gün ya da farkında olduğumuz her an mutluluğumuzu 40% arttırmak bizim düşüncemizde ve çabamızda saklı. Nasıl arttıralım sorusunu kalbimizde ararken, Rumi’den, mutluluk, sabır ve zamana dair bir şiirle bırakalım:
Gönlünü hoş tut sen sabreden erer,
Sevenlerin duası her yerde geçer,
Mutsuzluk dediğin durmaz gider,
Dönecek devrandan şüphen mi var?
Rumi

Alıntı: kafdagınınetekleri.com
Çeviri: Lyubomirsky,S. 2007. The How of Happiness. New York: The Penguin Press

(gün içinde dinlenilmesini tavsiye edebilirim.)



Devamını Oku »

26 Mart 2016

"Hayat bir kutu çikolata gibidir, içinden ne çıkacağını asla bilemezsin."

Buraları biraz iç sesimle işgal edeceğim şimdiden hazırlıklı olun. Son iki haftamın nasıl geçtiğine dair hiçbir fikrim yok. Bahardan mıdır yoksa zihin karışıklığından mıdır bilinmez ama enerjisizlikle doldum taştım. Hatta çoğu zaman surat astım. Bu halimi yakından uzaktan fark eden dikkatli James Bondların sayesinde içinde bulunduğum grili gökyüzünü bir kenara bırakmaya karar verdim.Sonra uzun zaman geçmesine rağmen hatırladığım bir kitap yazısını gördüm. ”Dünya’nın kendi yansıman olduğunun farkına vardığında özgür olursun.”diyordu. Gerçekten de öyle değil mi? Bizim dışımızda başka bir dünya yok. Her gördüğümüz, her dokunduğumuz şey ve karşılaştığımız olay bizim yansımamızdır. Ben mutsuzsam tüm koşullar beni mutsuzlukla çeşnilendiriyor. Mutluysamda çiçeklerin açtığını baharın geldiğinin farkına varabiliyorum...
Her kafa karışıklığında kendinize duvarlar örmeyin. –ben öyle yapıyorum- : Konuşun, danışın, araştırın. Çünkü konuştuğum herkesten yeni bir yol öğrendim. Hiç bilmediğim yeni yollar keşfettim. Yolda düşenlerin, geri dönenlerinin ve dahasının olduğunu öğrendim. Yolun başındayken kararlı olmayı, pes etmemek gerektiğini öğrendim. Bitiş bayrağını hayal ederek uyanmam gerektiğini de öğrendim. Geleceği bilmek istiyorsam, öncelikle kendimi bilmem gerektiğini öğrendim. En önemlisi haddimizi, sınırlarımızı bilmemiz gerektiğini öğrendim. Kısacası yola girmeden yolun zorluklarını öğrendim.


Yaşamı ben bir yol haritasına benzetirim. Gitmek istediğin bir yer vardır. Haritadan bakarken onlarca alternatif bulabilirsin bunun için. Yol haritam var yolum belli değil belki ama ne hissettiğimi biliyorum. Bilmek insana güç katıyor. Hayatımın filmi olan-kaç kez izlediğimi hatırlamıyorum-Forrest Gump’ın bir sahnesi var ki yarınlarda ne yapmam gerektiğini hatırlatıyor. “Annem hep şöyle derdi: ”Hayata devam edebilmek için geçmişi arkada bırakmak gerekir.” Benim koşmam da bununla ilgiliydi sanırım. 3 yıl, 2 ay, 14 gün ve 16 saat koştum.”
Sadece koşmak ve başımıza neler geleceğini merakla beklemek gerekli... Sonra belki bir bankta hikâyemizi anlatırken bir kuş tüyünün rüzgarda uçuşmasını izleriz...

BONUS:
 “Neden ölüyorsun anne?
+ Vaktim doldu, sıram geldi. Ah hayır, sakın korkma bir tanem; ölümde hayatın bir parçası. Hepimizin kaderinde olan bir şey. Bunu bilmiyordum ama senin annen olmak da kaderimde vardı. Elimden geleni yaptım.
– Çok iyiydin anne.
+ Ben insanın kaderini kendinin çizdiğine inanırım. Tanrının sana verdiklerini en iyi şekilde değerlendirmelisin.
– Benim kaderimde ne var anne?
+ Onu kendin bulman gerekecek.”
  


Devamını Oku »

21 Ocak 2016

#21Dakika

Kitaplarla tanışmamız çok küçük yaşlarda başlıyor. Okumaya hep büyük hevesler, hayallerle başlangıç yapıyoruz. Sonrasında bu heyecanlı kitap okuma sürecimizin yerine ders kitapları, sınavlara hazırlık kitapları yerini alıyor. Kendimizle vakit geçirdiğimiz bu kıymetli vakitler, hayatın standart sistemi nedeniyle çok lüks haline geliyor. Sonrasında ise kitap okumak insanlara farklı geliyor(!) Hayır, tabii ki böyle değil diyor olabilirsiniz. Fakat yapılan araştırmalara göre Avrupa ülkelerinde yüzde 21 olan kitap okuma oranı, Türkiye’de sadece yüzde 0,01. Böyle düşünmüyorsanız çok şanslı bir kesimdesiniz demektir J



Peki neden kitap okumuyoruz? Kitap okumadığımız bu 24 saatlik zaman dilimimiz de altı saati televizyona, üç saati ise internete kalan kısmıda bilumum çok gerekli işlere harcıyormuşuz.
Düşün Taşın Derneği, Sosyal Sorumluluk ve Sosyal Girişimcilik üzerine projeler gerçekleştiren bir gençlik oluşumudur. Dernek kitap ve okuma alanında ülkemizde bir farkındalık oluşturmayı ve okuma sevgisi ve bilinci için etkinlikler düzenlemektedir. Derneğin kurucusu Selim Çavuş Bey ve ekibi büyük emek sarf ederek “Günde #21Dakika Kitap Okumaya Var Mısınız? “projesini bugün tüm Türkiye’de başlattılar.
Sizde 21 dakikanızı ayırarak hem hayatınıza hem de bu projeye destek olmak istemez misiniz?
NOT: Detaylarını üstadlar yazmış, bize de paylaşmak düşer. Keyifli okumalar!

Merve GÜLTEPE
Adres : http://dusuntasin.org.tr/

Kitap okumaya zaman ayıramıyorum diyenler,
Okuyorum ama sıkılıyorum diyenler,
Müjde kitap okumanın formülünü bulduk.
Bir gününüzü minimum 3’e bölerek hiç sıkılmadan, zaman ayırma derdi olmadan günde 21 dakika kitap okumaya ne dersiniz?
Sabah kahvaltınızı yaptınız çayınızı, kahvenizi yudumlarken kitabınızı açın ve sadece 7 dakika okuyun.
Öğlen iştesiniz yemeğinizi yediniz rahatlamış bir şekilde yanınızdan hiç ayırmadığınız kitabınızı açın ve sadece 7 dakika okuyun.
Akşam evinize geldiniz aileniz ile birlikte akşam yemeğinizi yediniz kahvelerinizi yudumlarken sadece 7 dakika kitabınızı okuyun.
Kitap okumak hiç bu kadar kolay olmamıştı.
Günde 21 dakika kitap okursanız bu minimum 20 sayfa demektir. Günde 20 sayfa kitap okuyan bir okuyucu haftada 140 sayfa kitap okur.
Ülkemizdeki ortalama bir kitap sayfa sayısı 200 ile 350 arasında olduğu düşünüldüğünde ayda ortalama 2-3 kitap okuyabiliriz.
Unutmayın kitaplarımızı yanımızdan ayırmadığımız her an bizim kitap okumamız için bir fırsattır.
Günde #21Dakika Kitap Okumaya Ne Dersiniz?



Devamını Oku »

08 Ocak 2016

Kendimize Yolculuk





Biraz hayatınızın gidişatı üzerine düşünmeye var mısınız?

Ben uzun süredir kendimle kendimi konuşuyorum.
 Dürüstçe cevaplar verdiğiniz de sevinçlerinizi, umutlarınızı, beklentilerinizi görüyorsunuz. Issız bir ada olan ben'liğinizi ziyaret edip farkındalık kazanıyorsunuz. Hayattaki işaretlerin(!) daha çabuk farkına varabiliyorsunuz. Neden sorusunu sorduğunuz da verecek cevabınız oluyor.
Ufak da olsa bir kendinizle ilgili bir farkındalık kazanmak istiyorsanız yazının devamını da okumanızı tavsiye ederim.
Hadi kalem kâğıtları alın, sessiz bir köşe de bulduysanız başlıyoruuz J

-Siz siz misiniz?

- Dünya için değiştirmek isteydiniz listenizin en başında ne olurdu?

-En çok şükrettiğiniz şey nedir?

-Kaç yaşında olduğunuzu bilmeseniz kaç yaşında olurdunuz?

-Yaptığınız işte mutlu musunuz, yoksa alışkanlık şeklinde mi çalışıyorsunuz?

-Başkasının gözünden nasıl görünüyorsunuz?

-Gerçekten yaşamak ne anlama geliyor?

-Bundan 10 sene sonra dün neler yaptığınızı hatırlayacak mısınız?

-Diğer insanlardan sizi farklı kılan bir şey var mı? Varsa bunu nasıl ve neden?

-Sizi kelimelerle anlatamaya özelliğiniz nedir?

-Üzüldüğünüz şeyleri ne sıklıkla hatırlıyorsunuz?

-Kendinizi mutlu etmek için neler yaparsınız?

-Zamana ne kadar hakimsiniz?

-Ağzınızdan çıkan laf kulağınıza isabet ediyor mu : P

Ve en önemlisi ,
Cevap vermesi en zor, en karmaşık ve en düşündürücü soru;

YARIN OLMAYACAK OLSA BUGÜN NE’YAPARDINIZ!

Şimdi sizi sizinle baş başa bırakıyorum. Hepimizin yollarında biraz sessizliğe ihtiyacı vardır. 

Çünkü sessizlik kalbinizi sakinleştirir...

( videoyuda izleyip düşünmeyi unutmuyoruz tabii kide :) )


 NOT: Yakın zamanda bu soruların elbetteki analizini yapacağız :)


Devamını Oku »