22 Ağustos 2015

Bir Endüstri Mühendisinin Yaşam Öyküsü

Endüstri Mühendisi Ne İş Yapmaz (!)
Hakkında çoğunlukla ne olduğu bilinmeyen şehir efsaneleri ile dolu olan bölüme hoşgeldiniz :)
           Eğer bir endüstri mühendisliği öğrencisi iseniz okul döneminizde en sık karşılacağınız sorular; “siz ne iş yapıyonuz yaa” yada “mezun olunca ne iş yapıyosunuz” şeklinde sorular olacaktır.
İlk seneler  yılmadan, bıkmadan hatta usanmadan “Endüstri mühendisi; ekipman, malzeme, enerji kaynakları, bilişim sistemleri ve en önemlisi insan unsurunun oluşturduğu entegre sistemlerin tasarımı ve etkin ve verimli işleyişi ile uğraşır” şeklinde cevaplar verilir. Zaman geçtikçe ‘ ne iş olsa yaparız abii’ muhabbetleri olmaya başlar. Aslında goygoy gibi görünse de endüstri mühendisleri mühendislik disiplinlerinin her biriminde yer alabilir. Çünkü; tamamen inovasyondan doğmuş bir mühendisliktir.

        Endüstri mühendisleri, bölümün babası sayılan Taylor’un öncülüğünü yaptığı planlamanın; iş ve zaman etüdü kavramlarının uzmanlarıdır. Temel fonksiyonlarımızdan birisi optimizasyondur. Süreçlerde ve üretimler de sürekli iyileştirmeler yaparız. Nerde olursak olalım orayı burayı düzeltmekle, iyileştirmekle uğraşırız. Örneğin, bir markete mi girdik hemen rafları incelemeye başlarız. Ürünlerin raf ömürleri ,stok çevrimleri hakkında tahminler yürütürüz. İnsanın bulunduğu her yerde çalışır dememizin sebebi de bundandır. Yani temelimizde insan yaratıcılığı yatar. Bu yaratıcılığı sistem tasarlayıp, yönetip ve işletilmesinde kullanırız. Bu yüzden doğru kararları hızlı şekilde karar vermek zorundayızdır.

Endüstri mühendisleri olarak işimiz iyileştirme odaklı olmalıdır. Bu iyileştirmeler genellikle otomotiv, tekstil, üretim, sağlık, bilişim ve daha bir çok alanda olmaktadır. Özellikle İş Geliştirme ve Planlama, Üretim ve İmalat Mühendisliği, Yönetim gibi departmanlar iş bulduğumuz kısımlardır. Aslında iş profilini bir kalıba sığdırmak doğru değildir. Çünkü öğrenim hayatımızda yapay zekadan veri madenciliğine ergonomiden stokastik’e kadar çok farklı alanlar da dersler alıyoruz. Bu yüzden nerde çalışmak istediğimizi bulmak bizim elimizde :)
Unutmayın, endüstri mühendisi risk alan ve sıradışı hedefleri olan kişidir..!
O zaman “profitimiz maximum, costumuz minimum olsun :)

Bir sonraki yazımız endüstri mühendisinin profili nasıl olmalı? takipte kalınız :)

    Merve GÜLTEPE
Devamını Oku »

17 Ağustos 2015

CAMELLİA SİNENSİS







YEŞİL ÇAY

“Es-sohbetü bilâ çay / Ke’s-semai bilâ ay”
(Çaysız sohbet, aysız gökyüzüne benzer.)
           Sizlere son zamanlarda ablamın sağlıklı yaşam takıntısından bahsetmek istiyorum. Bu takıntıların en başında başlıktan da anlaşılacağı gibi yeşil çay geliyor. Neden siyah çay içmiyorsun sorularıma daha sağlıklı  hem yağ yıkımını da hızlandırıyormuş gibi cevaplar veren ablam için kollarımı sıvayıp başladım yazmaya ..  Yeşil çay denilince herkesin aklına sağlıklı olduğu gerçeğinin geldiğini biliyoruz. Ama maalesef sadece biliyoruz, araştırmadan sorgulamadan biliyoruz. Halbuki yalnızca yararlarını değil zararlarını da bilirsek sağlıklı kaliteli bir hayat yaşayabileceğimizi bilmiyoruz. Bu yüzden buradan bütün yeşil çaycılara ve sağlıklı yaşam tiryakilerine selam göndererek başlıyorum… 
           Öncelikle çayın nasıl bulunduğunu anlayalım. Zamanın birinde (milattan önce 2737 yılında) Çin imparatoru Shen Nung bir gün bahçede oturuyormuş. Bahçede ağzı açık bir kapta su kaynatırken çalılıklardan birkaç yaprak kaynar suyun içerisine düşmüş. Yapraklar hoş koku verince imparator merak edip suyun tadına bakmış ve mucize içeceğimiz çay bulunmuş.  Tabi ki bu çay çeşitlenip yayılarak dünyada en çok içilen içecek haline gelmiş.
           Türkiye de çay denilince hepimizin aklına Karadeniz (Rize çevresi ve Artvin, Trabzon, Giresun ve Ordunun kıyı şeridinde) gelir. Ülkemizde bilindiği üzere siyah ve yeşil çay tüketimi diğer çaylara nazaran daha fazla. Yeşil çay siyah çay ile aynı bitkiden (camellia sinensis) üretilir.  Peki bu çayları farklı kılan nedir? Bitkinin yaprakları yavaş yavaş kurutulup oksijene maruz kalınca siyah çay oluşur ancak yaprakları toplanır toplanmaz hızlı kurutma işlemi görmesiyle ise yeşil çay oluşur. Bu farklılıklardan dolayı yeşil çay siyah çaya göre daha fazla anti-oksidan barındırır. Tat ve renkleri farklıdır. Siyah çay tazeliğini yıllarca koruyabilirken yeşil çay 1 yıl kadar taze kalabilir.
           Yeşil çayın faydaları saymakla bitmez ancak ben sizin için en mühimlerini sıralamaya çalışacağım. 
Ø Yeşil çay içindeki EGCG (Epigallokateşin Gallat) madde sayesinde kanser hücrelerinin gelişmesini önlüyor. Düzenli içilmesi halinde prostat kanseri riskini üçte iki azaltıyor. Ayrıca bu madde sigara kullanımının toksik etkisini de azaltıyor.

Ø İçerisindeki kafein sayesinde yorgunluk ve uyku halini azaltıyor. İyi bir idrar söktürücü olmasını da sağlıyor. Böylece zayıflamada büyük rol oynuyor.

Ø Yeşil çayın içerisinde flavonoidler bulunur. Bu flavonoidler bitkiye parlak sarı, turuncu ve kırmızı renklerini veren ve içerisinde 6000 den fazla farklı maddelerden meydana gelen pigmentlerdir. Bu pigmentler kan damarlarının güçlenmesinde yardımcı olur.

Ø Yeşil çay içerisindeki polisakkaridler sayesinde kan şekerini düşürür.

Ø İçerisinde bol miktarda E vitamini barındırır. Yaşlanmayı geciktirir.

Ø C vitamini sayesinde stresi azaltır, gribi önler.

Ø Böbrekler tarafından salgılanan hipertansiyonun başlıca nedenlerinden olan angiotension converting enzyme (ACE) etkilerini hafifletir.

Ø Açlık hissini bastırır.

Ø Kemik yapımını uyarır ve yıkımını önler.

Ø Besin zehirlenmesinde yan etkileri ortadan kaldırır.

Ø Astımı olan bireylerin kaslarını gevşeterek daha rahat nefes almalarını sağlar.

Kanser ve Yeşil çay


      
           Purdue Üniversitesi’nde Tıp kimyası ve moleküler farmakoloji dalında profesör olan Dorothy Morre ve James Morre çifti Amerika da bir araştırmacıyla yapılan söyleşide yeşil çayın kanseri önlediğini duymuş ve detaylı araştırma yapmaya karar vermişler.  Yaptıkları araştırmada kanser hücrelerin yüzeyindeki bir enzimle yeşil çaydaki bileşiklerin etkileşmesinden kaynaklandığını belirtmişlerdir. Hücrelerde birçok görevi yerinde getirilmesinde yardımcı olan NOX enzimi normal hücrelerin ve kanser hücrelerin çoğalması için gereklidir. Normal hücreler sadece bölünecekleri zaman NOX enzimi aktivitesini göstermesine rağmen kanser hücreleri NOX enzim aktivitesini her zaman gösterme özelliğine sahiptir. Bu enzimin fazla aktif şekli TNOX (tümörlü enzim) kanser hücrelerinin çoğalmasını sağlar. Bu araştırmacılar NOX enzimi ile yaptıkları deneyde Epigallokateşin gallat (EGCG)’ın kanserli hücrelerdeki TNOX aktivitesini yavaşlattığını,  normal hücrelerde NOX aktivitesini yavaşlatmadığını tespit etmişlerdir. Yine epidemiyolojistlere göre günde 4 fincandan fazla yeşil çay içenlerin kansere yakalanma riskinin daha az olacağını belirtmiştir.
    

           Başka bazı araştırmalara göre yeşil çayı günde en fazla 2-3 bardak tüketmek gerekiyor. Her besinde olduğu gibi yeşil çayın fazla tüketiminde de bazı sorunsallarla (vücutta tahribatlar) karşılaşabiliriz. Normalden fazla tüketilen yeşil çay en başta böbrekleri olumsuz etkiliyor. İçerisinde yüksek miktarda kafein bulunduğu için uykusuzluk düzenini bozabiliyor. (Hamile bayanlar çok içtiğinde bebeklerinde de uyku sorunu görülebilir.) Bunun yanı sıra fazla tüketimi sinirlilik, uykusuzluk, kalp çarpıntısı, baş dönmesi, bulantı, kusma, ishal ve iştah kaybı gibi ciddi yan etkilere sebep olabilir. Kalp sorunu, yüksek tansiyon, böbrek sorunları, karaciğer sorunları, mide ülseri, anksiyete (psikolojik sorun) , anemi, kansızlık, diyabet, glokom ve osteoporoz gibi hastalıkları bulunanlar doktora danışmadan yeşil çay tüketmemelidir. Yeşil çayın bazı ilaçlarla da etkileşime girmesi de cabası.. Eğer şu ilaçlardan birini kullanıyorsanız size önerim yine bir doktor tavsiyesi.. Adenozin, Antibiyotikler, Doğum kontrol hapları, Simetidin, Klozapin, Dipiridamol, Disulfiram, Östrojen takviyeleri, Antidepresan ilaçlar, Lityum, İnceltici ve pıhtılaşma için kullanılan ilaçlar, Tansiyon ilaçları, Şeker hastalığı ilaçları, Nikotin bandı, Pentobarbital, Riluzole (Rilutek), Warfarin (Coumadin), Verapamil..


           Ayrıca yeşil çayın faydalarından daha iyi yararlanabilmek için de yeşil çayı demlemenin bazı incelikleri vardır. İlk olarak yeşil çayı porselen demlikte demlemek daha sağlıklı olacaktır. Çünkü porselen demlik yeşil çayın salınımını hızlandırmaktadır. Yeşil çay ile birlikte biraz limon eklememiz ise bu madde geçişini hızlandırıyor. Porselen demlikte su kaynatılır ancak kaynatıldıktan sonra 2-3 dakika dinlendirilir ki çay yanmasın. Daha sonra yeşil çayı koyulur yaklaşık 2-5 dakika bekletilir. Uzmanlara göre çayın demlenme süresi arttıkça antioksidan (kateşin) ve uyarıcı etkisi azalıyormuş. Yine bir araştırmaya göre yeşil çaydaki kateşinin büyük kısmının ilk 5 dakikada suya geçtiği belirtiliyor. Bu yüzden demledikten sonra 5 dakika beklemek kafi gelecektir.


      Tüm bunları dikkate alıp bilinçli bir yeşil çay tüketicileri olmanız ümidiyle..

                                                                                     Kübra EMEKTAR
Arıların mucizeleri için tıklayın

Devamını Oku »

15 Ağustos 2015

HASTA BİNA SENDROMU


  EVİNİZ, İŞ YERİNİZ HASTA OLABİLİR!


        Hava kirliliği denilince sizin de aklınıza yalnızca baca gazları, araba egzozu mu geliyor? Öyleyse bu yazı sizin için hazırlandı. Zira uzmanlar hayatımızın büyük bir kısmını kapalı mekanlarda geçirdiğimizi söylüyor.
        Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) farklı dönemlerde yayınladığı raporlara göre, günümüz insanları zamanının %90’ını kapalı mekanlarda, bu oranın %70’ini iş, geri kalanın %20’sini ise ev ortamlarında geçiriyor. Peki kapalı mekanlarda sağlığımızı tehdit eden unsurlar neler? İç mekan kirleticileri için ne tür önlemler alabiliriz?
        Bir yandan inşaat teknolojisindeki gelişmeler ve yapı malzemesi olarak daha fazla sentetik materyallerin kullanımı binaları daha konforlu ve yalıtımlı hale getirirken diğer yandan kullanılan sentetik malzemeler iç ortam hava kalitesini bozmaktadır. Özellikle kış aylarında, ısı yalıtımı ön planda olduğundan binalar yeterince havalandırılamamakta ve iç ortamdaki kirletici konsantrasyonları sağlık için tehdit oluşturabilecek seviyelere ulaşmaktadır.
        Kirleticileri tek tek öğrenmeden önce, her ne malzemeyle üretilmiş olursa olsun her ürünün havaya zararlı ya da zararsız bazı gazlar veya maddeler salgıladığını unutmamak gerekiyor. Peki bahsi geçen kirleticiler evimizde ve iş yerlerimizde nasıl oluşuyor? Kaynakları neler? Bu soruların cevabı özet halinde aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Kirletici
Emisyon Kaynağı
Gazlar

CO2
Yanma işlemleri, garaj egzozu, sigara dumanı
CO
Yanma işlemleri(ısıtıcılar, sobalar, şömine),garaj egzozu, sigara dumanı
NO2
Yanma işlemleri, garaj egzozu, sigara dumanı
O3
Fotokopi makinesi, yazıcı
SO2
Gaz sobaları
Formaldehit
Ahşap mobilyalar, halılar, duvar ve tavan boyaları, izolasyon malzemeleri, reçineler, yapıştırıcılar, laminant parkeler, döşemelikler, dezenfektanlar
UOB
Mobilyalar, halılar, vernikler, çözücüler, oda parfümleri, deterjanlar, yapıştırıcılar, yanma işlemleri, boyalar, yer ve duvar kaplamaları, laminant parkeler, kuru temizleme ile temizlenen elbiseler, böcek ilaçları
Radon
Topraktan difüzyon yolu ile
Biyoaerosoller

Alerjenler
Ev tozları, evcil hayvanlar, böcekler, polenler
Mantar sporları
Bitkiler, gıda maddeleri
Bakteriler, virüsler
İnsanlar, evcil hayvanlar, bitkiler, havalandırma cihazları
PAH
Yanma işlemleri, sigara dumanları


        Bunların dışında, bazen de dış ortamda bulunan hava kirleticileri de doğal havalandırma, infiltrasyon veya havalandırma cihazları vasıtasıyla iç mekanlara girebilmektedirler.

        İç mekan kirleticilerinin bize ne yaptığına gelince; uzmanlar bunu 3 kategoriye ayırmış.
1. “Bina ile ilgili hastalıklar”: Bina içerisindeki kaynağı belirli olan bir kirleticinin yol açtığı hastalıklardır. Örneğin alerjik alveolit, astım, lejiyonella ve radon kaynaklı akciğer kanseri gibi.
2. Yüksek veya düşük sıcaklık, aşırı nem, yetersiz hava akımı, kötü koku ve kuru hava gibi olumsuz iç ortam iklimlendirmesinden kaynaklanan rahatsızlıklar.
3. “Hasta bina sendromu (HBS)”: Hasta bina sendromu, ısı yalıtımının ön planda olduğu ve iyi havalandırılmayan iç ortamlarda bulunan kişilerde, iç ortam hava kirleticilerinin konsantrasyonlarındaki artışa bağlı olarak   görülen semptomlar dizisidir.

Hasta bina sendromu semptomları

        Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 1982 yılında, hasta bina sendromunda görülen semptomları 5 kategori altında listelemiştir:
   1. Göz, burun ve boğazda tahriş
   2. Nörolojik veya genel sağlık semptomları: baş ağrısı, baş dönmesi, bulantı, kusma, fiziksel ve
zihinsel yorgunluk, hafıza kaybı, konsantrasyon eksikliği.
   3. Deride gözlenen tahriş: deride kızarıklık, ağrı, kaşıntı ve kuruluk.
   4. Nedeni belli olmayan aşırı duyarlılık reaksiyonları: astım olmayan kişilerde astım benzeri semptomlar, göz ve burun akıntısı.
   5. Koku ve tat bulguları: koku ve tat duyusunda değişiklikler.

 Bu belirtiler sizde veya bir işverenseniz çalışanlarınızda var ise çözüm basit;
  • İç ortamdaki halı, mobilya ve ofis araçlarından kaynaklanan emisyonların azaltılması için düşük emisyonlu ürünler satın alınıp kullanılmalıdır,
  • Temizlik malzemeleri, oda spreyleri, kozmetik ürünler (deodorant, parfüm vs.), boya, vernik ve çözücüler mümkün olduğunca az kullanılmalı ve saklanırken kapakları sıkıca kapatılmalıdır,
  • Kapalı ortamlarda tütün mamullerinin kullanımının yasaklanmalı,
  • Yanma sonucunda ortama salınan gazların kontrolü için de yemek ısıtma ve pişirme işlemlerinde aspiratör veya havalandırma fanları kullanılmalıdır,
  • Soba ile ısıtılan ortamlarda, sobaların bağlı olduğu bacalar yılda bir kez temizlenmelidir,
  • Biyoaerosollerin kontrolü için ise ev ve ofis gibi iç ortamlar iyi temizlenmeli ve tozlardan arındırılmalıdır,
  • Mutfak ve banyo gibi nemli ortamlar sık havalandırılmalı, su sızıntıları önlenmeli ve aşırı nem oluşması engellenmelidir,
  • Özellikle mutfak, banyo gibi ıslak zeminler ile çocuk ve oturma odaları mümkün olduğunca halı ve benzeri malzeme ile kaplanmamalıdır,
  • Dijital baskı atölyeleri ve kuru temizleyiciler gibi iç ortam kirleticilerine maruziyetin çok olduğu işyerleri iyi havalandırılmalıdır.

        Maddeler halinde verilmiş bu basit önlemler ile iç mekan hava kalitesini yükseltip, iş yerlerinde motivasyonu ve başarıyı artırabilirsiniz.

        Bir sonraki yazımda iç mekan kirleticilerinden, radyoaktif olması sebebiyle solunum yoluyla vücuda alındığında vücutta radyasyon oluşumuna ve kansere sebep olan radondan bahsedeceğim.


             Sağlıklı kalmanız dileğiyle.
                                                                                                             Zehra TOPAL
Devamını Oku »

08 Ağustos 2015

Durağı Olmayanlar


       Hepimizin büyüme evresinde yaptığı anlamı olmayan birçok şey vardır.Bebeklikten başlarız buna.Çocukken daha ilginç yöntemler buluruz.Yapılması yasaklanan birçok şey yaparız.Peki istisnasız hepimizin ilgisini çeken bir o kadar da tehlikeli olan prizler ve elektrikli eşyalara niye çekiliriz?Onları ilginç yapan nedir?Konulan yasaklar mı?Bakın bir zamanların çocuğu Hatice Altuğ buna nasıl cevap veriyor;
  
  “Elektriği anlamak için.”

        Başarılarla dolu hayatının ilk adımı belki de buydu Altuğ için.1978 Burdur-Karamanlı doğumlu öğretmen bir ailenin kızı.İlkokul ve lise hayatı boyunca yaşıtlarından hep farklı olmuş.Fen ve matematik derslerinde başarılı boş zamanlarında Einstein gibi bilim adamlarının hayatlarını ansiklopedilerden okuyan (o zamanlar Google Amca nerde tabi J ),atomun yapısı,yerçekimi kanunu gibi konulara kafa yoran ve sorduğu sorularla öğretmenlerine “O konu müfredatta yok.” dedirten bir öğrencilik hayatına sahipti.

        1996 yılında Antalya Anadolu Lisesinden mezun olduktan sonra ilgi duyduğu konuları göz önüne alarak Bilkent Üniversitesi Fizik Bölümü’nü tam burslu olarak yazdı ve 2000 yılında dereceyle mezun oldu.Radikal ve bir o kadar da zor bir karar vererek Amerika-Stanford Üniversitesinde Elektrik Mühendisliği dalında “Lasers,Optoelectronics and Quantum Electronics” alanında yüksek lisans yaptı.Ardından yine Stanford Üniversitesinde tam burslu olarak “Department of Applied Physics (2007)” (Uygulamalı Fizik ) alanında doktora programına başladı ve “Yeni Lazer Sistemleri ve Optik Aletler” üzerinde çalıştı.Böylesine başarılı bir eğitim hayatıyla beraber ödüllerle ve alkışlarla dolu yola ilk adımlarını atmıştı.

        2004 yılında Mehmet Fatih Yanık (aynı zamanda eşidir J) ile ortak ve ilk çalışmalarından olan “Optical Switch” (Optik Anahtarlar) buluşu ile 2005 Silikon Vadisi “Inventors’ Challange”  yarışmasında birinci oldu.

        Yine 2005 yılında,lazer üzerine yaptığı bir araştırma ile IEEE Photonics Society tarafından “Best Paper and Research Excellenge Award” (Mükemmel Araştırma Ödülü) ‘ı kazandı.Yapmış olduğu bu araştırmalar sonucu dünyanın en büyük çip üreticisi olan Intel’den burs teklifi aldı.
2006 senesine geldiğinde ise “Ultrafast Photonic Crystal Nonocavity Laser” çalışması Nature Physics dergisine kapak oldu.Sonraki başarıları ise;

2008-“the Massachusetts Life Sciences Center New Investigator Award”
2010-“the Office of Naval Research Young Investigator Award “(ONR-YIP)
2010-“National Science Foundation CAREER Award”
2010-“the Boston University College of Engineering Early Career Award”
2011-“the IEEE Photonics Society Young Investigator Award”

        Bu kadarlada kalmayan Hatice Altuğ 2011’de ABD’nin en prestijli ödülü olan “Presidential Early Career Award for Scientist and Engineers”(PECASE) (Bilim Adamları ve Mühendisler için Başkanlık Ödülü)’ı  Beyaz Sarayda Başkan Obama’nin elinden aldı.

        Durağı olmayan insanlar kategorisinin tepelerine doğru yol alan Altuğ yine 2011 yılında Popular Science dergisinde “Brilliant 10” listesinde yer aldı.Aynı zamanda Peter Paul Career Professorship, Intel Graduate Student Fellowship ve IEEE Photonics Society Graduate Student Fellowship temsilcilikleri yapmıştır.

   Araştırmaları hakkında;


        Kuantum Fiziğinin bazı prensiplerini nanocavity kullanarak elde eden Altuğ dikkat çeken buluşlarından biri olan 100 kat daha hızlı çalışan lazer sistemini şöyle açıklıyor;
“Örneğin bir binadan bir başkasına, binanın lambalarından çıkan ışıkla bilgi göndermek
istiyorsunuz. Binanın ışıklarını sürekli açık tutarak bu bilgiyi iletebilirsiniz. Oysa bunun yerine lambayı açıp kapatarak sinyal gönderebilirsiniz.

        Bilgi gönderme hızınızda lambaya ne kadar hızlı açıp kapatabilmenize yani anahtarın hızına bağlı. Biz bu çalışmada özel bir lazer sistemi kullanarak hızlarını günümüzün fiber optik gibi hızlı-lazer sistemlerinin 100 kat daha fazla hızla çalışabileceğini gösterdik. Bu buluş elektronik dünyasında büyük bir devrim sağlar.”

        Son zamanlarda ise vücuttaki virüsleri tespit edebilecek çipli bir alet üzerine çalışmalarını devam ettiriyor.Bununla ilgili ise Bilim ve Teknik dergisi şunları söylüyor;

        “Altuğ ve aralarında başka Türk bilim insanlarının da olduğu ekibi, vücuttaki hastalık yapıcıları, örneğin virüsleri tespit eden bir optik biyosensör geliştirmiş. Araştırmacılar bunun için antikorlarla kaplanmış ve üzerinde nano büyüklükte bir sürü delik bulunan, yarıiletken bir ızgara kullanıyor. Izgara üzerine belli bir dalga boyunda ışık düşürülüyor. Işık fotonları metaldeki elektronlarla etkileşiyor, elektronları uyarıyor ve bunun sonucunda metal ve hava ara yüzeyinde plazmonlar (yüzeye paralel yönde ilerleyen elektormanyetik dalgalar) oluşuyor. Oluşan dalgaların dalga boyu, gelen ışı- ğınkiyle aynı. Araştırmayı ilginç kılan tespit şöyle: Izgaranın üzerine, içinde virüsler olan kan serum örneği dökülüyor. Aynı üniversiteden mikrobiyologlarla çalışan Altuğ genetik malzeme olarak RNA’yı kullanan virüsleri kullanıyor. Nanoakışkan, ızgaradaki deliklerden geçerken antikorlar virüsü yakalarsa, yayılan ışığın dalga boyunda kırmızıya kayma oluyor. Diğer bir ifadeyle, ızgara üzerine düşürülen ışıktan daha büyük dalga boyuna sahip bir ışık yayılıyor. Virüslerin büyüklüğünün ve oluşan plazmonların metal yüzeyine nüfuz derinliğinin aynı olduğu bu cihaz, ışığı nano ölçekte kontrol eden bir biyosensör. Virüslerin tespiti için böyle bir yöntem ilk defa kullanılıyor. Patojenleri tespit etmek için kullanılmakta olan yöntemler genelde numune hazırlama, numunenin laboratuvara götürülmesi ve analiz edilmesi gibi uzun sürebilen aşamalar içeriyor. Bu yöntem ise hem düşük maliyetli hem de daha hızlı. ABD Ulusal Bilim Vakfı (National Science Foundation) Altuğ’un ekibine cihazı klinik kullanıma hazır hale getirmeleri için beş milyon dolar vermiş. İlgili akademisyen okuyucularımız araştırmanın detaylarını Nano Letters dergisinin 2010 yılı Kasım sayısında yayımlanan, “Biyolojik ortamdaki canlı virüslerin optoakışkan nanoplazmik biyosensörlerle doğrudan tespiti” (An Optofluidic Nanoplasmonic Biosensor for Direct Detection of Live Viruses from Biological Media) adlı makaleden öğrenebilir.”

        Yapılan bunca işe,alınan ödüllere,yazılan makalelere bakılınca insan 37 seneye bunlar sığar mı diye düşünmüyor değil.Bu gibi düşüncelerin,”bu da olur mu,yapılır mı” ların kanıtı olarak duruyor Hatice Altuğ.

        Bilim,mühendislik alanında daha emekleyen bizler,Hatice Altuğ gibi insanların denize attıkları taşların çıkardıkları sesin ekolarıyız.

        Büyüyebilmek ve duyulabilmek dileğiyle,
                                                                                                       Ekolara sevgilerle...
  
                                                                                                        Hatice Nur ERSOY

-Bilim ve Teknik dergisi
-Popular Science “Brilliant 10” 


Devamını Oku »

VIZZZZ VIZZZZZ...

Sevgili okurlarım,

    
     Yazıma küçük bir yaşanmışlıkla başlamak istiyorum. Geçtiğimiz ramazan bayramında bayramlaşma münasebetiyle köyümü ziyarete gitmiştim. Büyük heyecanla dedemlerin evinin önüne vardım ancak arabadan inince bazı sesler duydum; vızzzzzz vızzzz.. Kafamı kaldırdığımda ise onu aşkın balarısı kovanları gördüm. Kovanları görür görmez bir hışımla eve girdim ancak eve girmemle kolumda şiddetli sızı hissetmem bir oldu. Kocaman tüylü bir arı koluma yapışmış beni sokmuştu. Hemen iğnesini çıkarıp tedavi niteliğinde sirke sürdük ancak yine de biraz şişmişti. Bayramda kolumdaki şişliği görenler doğal antibiyotik olur diyorlardı. Bende merak edip biraz araştırma yaptım ve arıların inanılmaz mucizeleriyle karşılaştım. Bu yüzden ilk blog yazımı balarılarına armağan etmeye karar kıldım.

20 milyon yıllık serüven..
      

      Balarıları insanları hayrete düşüren ve gizemleri tam olarak anlaşılamayan muhteşem yaratıklardır. Kraliçeye olan bağlılıkları, petek ve bal yapmaları, haberleşme gibi hareketleriyle zeki oldukları aşikar. Peki insanlar için balarılarının önemi nedir diye sorsanız size Albert Einstein’ın bir sözünü hatırlatırım      ‘‘Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır. Arılar olmazsa döllenme, bitki, hayvan, insan olmaz.’’  

       Arıların yeryüzündeki mucizesi sandığımızda çok daha fazla.  Bu mucizelerden en önemlisi de hepimizin bildiği gibi bal.. Arıların çiçeklerden topladığı nektar, arıların vücutlarından salgıladıkları bazı enzimlerle işlenmesi sonucu bal üretirler. Nektar şeker, su ve eser miktarda bazı maddeler içeriyor. Peki arıların 1 kg bal için dünyanın çevresini 6 kez dolaştığını söylesem size..  Buradaki emeği ve muazzamlığı görebiliyor musunuz! Bal kesesini doldurabilmek için ise büyük çiçeklerde 27-45 dakika, küçük çiçeklerde 106-150 dakika harcadığını söylesem, üstelik bunu 20 milyonluk uzun bir süredir tekrarlayıp polenlemeyi sağlıyorlar.  Bir dakika durup düşünelim, ya arılar olmasaydı.. Büyük ihtimalle polenleme büyük ölçüde sağlanamayacak ve çiçeklenme olmayacaktı. Çiçeklenme olmayınca dünya yeşil olmayacak ve insanlar nefes alamayacaktı.

     Balarılarının kovanda petek yapıp bal ürettiklerini hepimiz biliriz. Peteklerin temel inşa malzemesi bal mumudur. Balmumunu karınlarındaki salgı bezlerinden üretirler. Salgı bezlerinin birleştiği yerde iki küçük aralık vardır. Balmumu buradan alınarak çeneye kadar götürülür ve burada yoğurularak işlenebilir kıvama getirilir. Balmumu üretimi için sıcaklık (35°C)  çok önemlidir. Bu yüzden üretilirken işçi arılar birbirine kenetlenir, böylece balmumu plastik şeklinde inşa edilebilir hale getirilebilir. Peki petekler neden başka şekilde değil de altıgendir? Yapılan araştırmalara göre en verimli depolama şekli altıgenmiş. Altıgen değil de daire, beşgen veya sekizgen olsaymış depolamada muhakkak boşluk kalacakmış. Kare veya üçgen olsaymış gereken duvar çerçevesi daha fazla olacakmış. Bakın şu işe ki arılar ayrıca müthiş de matematikçilermiş..

      Asla ama asla bozulmayan balın insanlar için faydaları ise saymakla bitmez. Bunlardan sadece bazıları:

v  Antioksidan ve antibakteriyel özelliği ile vücudun direncini artırır, bağışıklık sistemini güçlendirir.

v  Anti-mikrobiyel ve anti-fungal etkisiyle yaraları dezenfekte eder.

v  Düzenli tüketimi hemoglobin düzeyini yükseltir.

v  Kana hızlı karışarak enerji verir.

v  Boğaz ağrısını dindirir.

v  Rahat ve sakin hissettirir. Şayet uyku sorunu yaşıyorsanız süt içerisine bal iyi bir çözümdür.

v  Kötü nefesi engeller. Tarçın ve bal nefes kokularına iyi bir alternatiftir.

v  Kilo vermenize yardımcı olur.

      Birazda hangi balları yememiz gerektiğine değinelim. Hepimiz biliyoruz ki piyasada tonlarca bal alışverişi var. Bunların yüksek miktarı maalesef ki merdiven altı ürünler.. Balın güvenirliğini test etmeden nereden geldiğini bile bilmediğimiz balı tüketmek sağlığımızı büyük ölçüde tehdit eder. Hangi balın gerçek hangi balın sahte olduğunu anlamamızın bazı yöntemlerinden bahsetmek istiyorum. Hakiki balı anlamamızın en önemli yolu buzdolabında şekerlenip şekerlenmemesi gelir. Eğer şekerleniyorsa gerçek baldır. Kaşıkla aldığımızda kesintisiz geliyorsa, soğuk havada kavanozun alt kısımları donma yapıyorsa hakiki baldır. Piyasa da bazı ballara bal tadı verebilmek için şeker, glikoz ve gıda boyası katılır. Peki bu durumda hangi yöntemi izlemeliyiz? Aynı özellikteki iki kaba süzülmüş gerçek bal ile glikozlu balı koyup tarttığımızda hakiki bal her zaman daha ağır basar. Ayrıca sahte balın rengi daha açıktır, hakiki balın kıvamı daha yoğundur. Diğer yanıldığımız konu ise kokularıdır. Hakiki bal asla ama asla kokmaz. Hakiki bal fazla yendiğinde genizde hafif yanma yapar. Balın içerisinde şekerden kaynaklı az miktarda alkol bulunur. Bu yüzden balı kibrit çöpü veya kağıt üzerinde yaktığınızda hafif cızıldayarak yanar. Tüm bu yöntemlerle ballarınızı kıyaslayıp kaliteli bala yakın balı bulma ise biz tüketicilere düşüyor..

Bal döksen yalanır sözüyle yazıma bir nokta koymuş olalım :) Diğer yazılarımda okuyucularımla buluşmak ümidiyle..

Konu ile ilgili film önerim Arı filmi güldürürken eğiten bir animasyon
Konu ile ilgili belgesel 1 ve belgesel 2 eğitici videoları izleyebilirsiniz..      
                                                        Kübra EMEKTAR
             
Devamını Oku »

Kimya-Ger mi -Mühendisi mi?

                                   "Buğday sunmasını bil, boşuna dönmesin değirmen;
                                                  Yoksa kendi kendini yer değirmen taşı."
                                                                                                             S.Karakoç


        Dostluğumuzdan güç aldığımız, emeklerimizi somut hale getirmesini umut ettiğim 4 kadın mühendis temalı bloğumuzda ilk yazımı bir kimya mühendisi adayı olarak ‘sabun’a armağan ediyorum..
       
        Kimyager ve kimya mühendislerinin bıktıkları arasında zirveden inmeyen ‘sabun mu yapıyorsunuz’ temalı sorular .Yahu kimse yapan ortaya çıksın artık diyerek giriş yapmış olalım :)

       Kimya mühendisliği ve kimyager gerek toplumda gerekse sahada çalışan bilinçsiz işverenlerce biribirine çokça karıştırılan, ortak noktalarının varlığı inkar edilemezken tanım, tarih, aldıkları eğitim, çalıştıkları alan gibi bir çok kategoride birbirinden farklıdır.

      Nasıl mı?

       Kimya biliminin tarihi Antik Mısır döneminde başlamıştır. MÖ 2000li yıllarda kimyasal yöntemlerle kozmetik materyaller üretildiği iddia edilmekle birlikte Kral Hammurabi dönemlerinde bazı metaller adlandırılmış ve semboller verilmiştir.Bu döneme simya öncesi denilmektedir.Oysa kimya mühendisliği sanayi devriminde soda külü gibi kimyasallara artan talep karşısında büyük çaplı, verimliliği yüksek, toplu işlem gerekmesi üzere doğmuştur.

        Tanımsal olarak ise kimyager maddeyi atom ve molekül düzeyinde inceleyen, tanımlayan, üretebilen ve değiştirebilendir. Kimya mühendisi ise malzemelerin kimyasal yapılarının, enerji içeriklerinin veya fiziksel hallerinin değişime uğradığı proseslerin geliştirilmesini ve uygulanmasını, içlerinde fiziksel ve kimyasal değişimlerin yer aldığı cihazların projelendirmesi bununla birlikte kimyasal madde üreten veya kimyasal madde kullanarak üretim yapan tesislerin tasarlanması, kurulması ve işletilmesi alanlarında çalışan kişidir.

        İş sahasının ise kozmetik ve temizlik malzemlerinden ibaret olmadığını söylemek boynumun borcu tabii.

  Endüstriyel tesisler ,
  Laboratuarlar ,
  Özel ve kamu proje büroları ,
  İthalat-ihracat büroları ,
  Petrokimya sektörü ,
  Otomotiv sektörü ,
  Gıda sektörü,
  Çimento ve refrakter sektörü ,
  Seramik sektörü ,
  İlaç sektörü,
  Tekstil sektörü ,
  Boya sektörü ,
  Cam sanayii,
  Metal ve kaplama sanayii ,
  Gübre sektörü ,
  Lastik ve kauçuk sektörü,
  Savunma sanayii ‘ni içine alan çok geniş bir iş sahasına sahiptir.

        Bu özet bilgilerin kimyager ve kimya mühendisini ayırmak, iş sahasını tanımak adına yeterli olduğuna inanarak bir daha ki yazıya kadar hoşçakalmanızı diliyorum.

Dip not: sabun kullanalım! sabun önemli :)

                                                                                                   Zehra TOPAL


Devamını Oku »

İLHAM KAYNAKLARI

                                
                     “Eğer sevdiğiniz bir işte çalışıyorsanız hiç çalışmıyorsunuz demektir.”
                                                                                                       Konfüçyus             

                                         
İnsan Kaynakları Yönetimi , işletmelerin hedeflerine ulaşabilmeleri için gerekli olan işlevleri gerçekleştirecek kalifiye elemanların işe alınması, eğitilmesi, geliştirilmesi, motive edilmesi ve değerlendirilmesi işlemidir. İnsana odaklanmış, çalışanların ilişkilerini idarî bir yapı içinde ele alan, kurum kültürüne uygun ayarlanmış politikalarını geliştiren ve bu yönüyle kurum yönetiminde kilit işlev görevi gören bir yönetim anlayışıdır.

İnsan Kaynakları bir organizasyonun, vizyonu ve misyonu doğrultusunda, ihtiyaç duyduğu iş gücünü en optimal bir biçimde ortaya koymak, motive etmek, geliştirmek, ödüllendirmek ve devamlılığını sağlamak için ortaya konulan  stratejilerin uygulanmasıdır.

Bu çerçeveden bakıldığı zaman mühendislik eğitimi almış birisi için uzak görünüyor olabilir.  Aslında mühendislik eğitimi almış iseniz avantajlarınız var demektir. Nasıl mı ? İnsan kaynakları yönetiminde verileri doğru okuyabilmek çok önemlidir .Örneğin biz endüstri mühendisleri matematiksel işlemlerle fazlaca uğraşıyor ve  bu işlemlerden sonuçlar ve analizler çıkarıyoruz. Kalabalık sistemleri kişisel kararlarınızla yönetemezsiniz. Bu sistemleri  doğru şekilde oturtabilmek içinde belli parametrelere ihtiyacınız vardır, bu parametreler de sayısal veriler doğrultusunda ortaya çıkıyor.

Dedik ki bir de konuyu işin uzmanına soralım. İstikbal Mobilya, Mondi,Bellona gibi birçok ünlü markayı bünyesinde barındıran Boydak Holding eğitim gelişim yöneticisi Hüseyin Naci Oyman Bey’e aklımıza takılan sorularımızı sorduk. Keyifle okuyunuz.

*İlk sorumuz sizi, röportajımızı okuyan herkesin daha iyi tanıyabilmesi adına Naci Oyman kimdir?
1981 yılında Kayseride Doğdum, ilk/orta ve Lise eğitimlerimi Kayseri de Tamamladıktan sonra; Lisans Eğitimimi Eskişehir Anadolu Üniversitesi İngilizce İşletme, Y.Lisans Eğitimimi de  ODTÜ ( METU) İnsan Kaynakları üzerine tamamladım. Belirli süre ile USA -San Diego da çeşitli çalışmaların içerisinde bulunduktan sonra, İstanbul ve Ankara firmalarında görevler aldım. 2010 martından itibaren Boydak Holding Bünyesinde İnsan Kaynakları , 2015 yılının başlangıcı ile de Boydak Holding Boytaş Mobilya A.Ş Eğitim Gelişim Yöneticisi olarak görev almaktayım.

*Sizi iş hayatınızda insan kaynaklarına yönlendiren unsur  olay nedir?
Üniversite eğitimim yıllarında insanlar üzerindeki gözlem ve takip yeteneğimin biraz detaylandırıcı ve analiz edici boyutlara ulaştığını fark ettim. Üzerine kişisel olarak almış olduğum Beden dili ve kişilik analizleri eğitimlerim, Kişilerin tutum ve davranışları üzerinde ki yönlendirici ve tamamlayıcı bir yönlendirme boyutuna geldiğini hissetmem ile kendim de insan kaynakları bölümünün en doğru karar ve kariyer bütünleşmesi olacağına kanaat getirdim.

 *Bir kariyer yöneticisi olarak endüstri mühendisinin tanımını yapabilir misiniz?
Günümüz mühendislikleri arasında en sosyal ve analitik düşünceye sahip olan Mühendisliği Endüstri Müh. Olarak görmekteyim. Standart tasarım mühendisliğine yeni bir boyut kazandırarak, ufuk açıcı ve kişisel girişimci ruh yapısı sayesinde, sektöre ve uzmanlık alanlarına olumlu etki oluşturmaları yönünden başarılı bir mühendislik dalı olarak görmekteyim. Tabii ki bunu söylerken, kişilerin kendi gelişimlerine de ayrıca parantez açmak lazım. Çünkü mezun olunan bölümün niteliğinin mühendis adaylarının kendi kariyer çizgilerini belirlerken koymuş olduğu hedefleri de etkilemektedir. Hedefleri için objektiflikten taviz vermeden, güncel gelişim konularına yoğunlaşmaları da başarılarında en büyük etken oluşturacağı düşüncesindeyim.

*Öğrencilik yıllarında endüstri mühendisleri ne iş yapacaklarını, hangi dalda çalışacaklarından emin olamıyorlar, bu konuda bizlere ne tavsiye edersiniz?
Öncelikle tavsiyem; Kendi potansiyellerinin farkında olsunlar! Hedeflerin olması çok önemli ancak zirveye giden yollar da bir o kadar çetin ve zor. Tavsiyem zirveye yürüyerek tane tane ve sindirerek çıkmayı hedeflesinler. Çünkü zirveye uçarak çıktıklarında kanatları olası bir olumsuzlukta kırılırsa zirvede kalmalarını sağlayacak tek şey ayakları olacaktır!  Bir diğer tavsiyem, her şeyden azar azar değil tam ve sorunsuz öğrenmelerini tavsiye ederim. Bir atasözü aslında bunu tam olarak açıklamaktadır (Aslan 8 çeşit yüzme bilirmiş ancak hangisi ile yüzüyüm derken boğulur ölürmüş)! Başka bir tavsiyem de şu, ne kadar iyi bir şoför olursanız olun ancak acemi birisi size çarparsa yoldan çıkabilirsiniz, bunun için mutlaka birkaç manevra yeteneğinizin bulunması önemli. Kısaca açıklayacak olursam, iş hayatına girerken mutlaka doğru hedefler ve alternatifi bol planlar yapmanız.

*Bir endüstri mühendisi olarak insan kaynakları departmanında hangi konumda çalışabiliriz?
Aslında İnsan Kaynakları Ve Endüstri mühendisliği ruh ikizi gibidir. Bakıldığı zaman İnsan Kaynakları sektöründe çok geniş bir yere sahip çalışma alanlarınız bulunmaktadır.
Endüstri Mühendisi mezunu bir İnsan Kaynakları Yöneticisi;
•             Performans Yönetimi
•             Kariyer Yönetimi
•             Yetenek Yönetimi
•             Lider Koç
•             Beden dili uzmanı
•             Analitik düşünme ve sistem geliştirme teknikleri
•             Eğitim & Gelişim
•             Sosyal ilişkiler ve Sosyal projeler Yönetimi
•             Çalışan Memnuniyet ve Kurumsal Memnuniyet Yönetimi
•             Etkili iletişim
•             Zaman Yönetimi
•             Stres Yönetimi
•             Takım ve ekip ruhu yöneticisi
•             Kurumsal Temsil
Gibi, konularda gelişim gösterip başarı ile çalışabilmektedir.

Sözün özü herşey o kadar çabuk değişiyor ki, her gün ne kadar az şey bildiğimizi fark ediyoruz. İnsan Kaynaklarında çalışmayı planlıyorsanız eğer zamanınızın büyük çoğunu olmamış sorunlar için harcar durumda bulacaksınız, hazırlıklı olun :)

Son olarak mutlaka yeteneklerimizi iyi tanımamız gerek. İnsan sadece kendine yalan söyleyemez. O yüzden sevdiğiniz, mutlu olduğunuz işi yapın.

                                    


                                                                          Merve GÜLTEPE
Devamını Oku »