26 Mart 2016

"Hayat bir kutu çikolata gibidir, içinden ne çıkacağını asla bilemezsin."

Buraları biraz iç sesimle işgal edeceğim şimdiden hazırlıklı olun. Son iki haftamın nasıl geçtiğine dair hiçbir fikrim yok. Bahardan mıdır yoksa zihin karışıklığından mıdır bilinmez ama enerjisizlikle doldum taştım. Hatta çoğu zaman surat astım. Bu halimi yakından uzaktan fark eden dikkatli James Bondların sayesinde içinde bulunduğum grili gökyüzünü bir kenara bırakmaya karar verdim.Sonra uzun zaman geçmesine rağmen hatırladığım bir kitap yazısını gördüm. ”Dünya’nın kendi yansıman olduğunun farkına vardığında özgür olursun.”diyordu. Gerçekten de öyle değil mi? Bizim dışımızda başka bir dünya yok. Her gördüğümüz, her dokunduğumuz şey ve karşılaştığımız olay bizim yansımamızdır. Ben mutsuzsam tüm koşullar beni mutsuzlukla çeşnilendiriyor. Mutluysamda çiçeklerin açtığını baharın geldiğinin farkına varabiliyorum...
Her kafa karışıklığında kendinize duvarlar örmeyin. –ben öyle yapıyorum- : Konuşun, danışın, araştırın. Çünkü konuştuğum herkesten yeni bir yol öğrendim. Hiç bilmediğim yeni yollar keşfettim. Yolda düşenlerin, geri dönenlerinin ve dahasının olduğunu öğrendim. Yolun başındayken kararlı olmayı, pes etmemek gerektiğini öğrendim. Bitiş bayrağını hayal ederek uyanmam gerektiğini de öğrendim. Geleceği bilmek istiyorsam, öncelikle kendimi bilmem gerektiğini öğrendim. En önemlisi haddimizi, sınırlarımızı bilmemiz gerektiğini öğrendim. Kısacası yola girmeden yolun zorluklarını öğrendim.


Yaşamı ben bir yol haritasına benzetirim. Gitmek istediğin bir yer vardır. Haritadan bakarken onlarca alternatif bulabilirsin bunun için. Yol haritam var yolum belli değil belki ama ne hissettiğimi biliyorum. Bilmek insana güç katıyor. Hayatımın filmi olan-kaç kez izlediğimi hatırlamıyorum-Forrest Gump’ın bir sahnesi var ki yarınlarda ne yapmam gerektiğini hatırlatıyor. “Annem hep şöyle derdi: ”Hayata devam edebilmek için geçmişi arkada bırakmak gerekir.” Benim koşmam da bununla ilgiliydi sanırım. 3 yıl, 2 ay, 14 gün ve 16 saat koştum.”
Sadece koşmak ve başımıza neler geleceğini merakla beklemek gerekli... Sonra belki bir bankta hikâyemizi anlatırken bir kuş tüyünün rüzgarda uçuşmasını izleriz...

BONUS:
 “Neden ölüyorsun anne?
+ Vaktim doldu, sıram geldi. Ah hayır, sakın korkma bir tanem; ölümde hayatın bir parçası. Hepimizin kaderinde olan bir şey. Bunu bilmiyordum ama senin annen olmak da kaderimde vardı. Elimden geleni yaptım.
– Çok iyiydin anne.
+ Ben insanın kaderini kendinin çizdiğine inanırım. Tanrının sana verdiklerini en iyi şekilde değerlendirmelisin.
– Benim kaderimde ne var anne?
+ Onu kendin bulman gerekecek.”
  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder